TURİZM
PARTNERLERİMİZ
PARTNERLERİMİZ
Ülkemizde turizm hareketleri, daha çok güney ve batı kıyılarımızda yaz aylarında yoğunlaşan ve deniz-kum-güneş üçgeninde gelişen kitle turizm faaliyeti olarak önem kazanmıştır. Kıyıların yoğun turizm faaliyetine sahne olması, beraberinde, çok değişik sorunları da ortaya çıkarmıştır. Bu sorunlar ve tatil anlayışındaki değişmeler ile turizm anlayışı, alışılmış turizm merkezlerinden uzak, doğa ile iç içe, kırsal kültürleri tanımaya yönelik ve onlarla beraber, çevre ile uyumlu tesislerde, bozulmamış ve temiz bir çevrede yapılan faaliyet olarak ortaya çıkmaya başlamıştır.
Turizmin coğrafi bölgelere dengeli dağılımını sağlayarak, dış pazarlarda turist tercihlerindeki değişimi de dikkate alarak yeni alternatif alanlar oluşturmak amacıyla; kış turizmi, dağ turizmi, termal turizm, sağlık turizmi, kongre turizmi ve eko turizm gibi alternatif turizm faaliyetlerine yönlendirmenin büyük önem taşıdığı vurgulanmaktadır. Kuzey gücü olarak ülkemizin doğal, kültürel, tarihi ve coğrafi değerlerini koruma-kullanma dengesi içinde kullanmayı ve turizm alternatiflerini geliştirerek ülkemizin turizmden alacağı payı arttırmayı hedef almaktadır.
Bu çalışmada, öncelikli olarak Çorum ilindeki turizm potansiyeli, turizm potansiyelinin Çorum’un gelişimine etkisi ele alındıktan sonra, ampirik bir uygulamayla Çorum’da yaşayan halkın öncelikli sorunları tespit edilmiş ve Çorum’daki çeşitli kesimlerin bakış açısından, Çorum’un Turizm Potansiyeli ve Uygulamaları, Çorum Turizminin Sorunları ele alınmıştır.
ÇORUM MÜZESİ
1968 yılından itibaren 33 yıl hizmet veren müze binası, Çorum’da son yıllarda hareketlilik kazanan arkeolojik kazılar ve elde edilen eserlerin yoğunluğu nedeniyle ihtiyaca cevap veremez duruma gelmiştir. Bunun üzerine Çorum Endüstri Meslek Lisesi yanında bulunan, H.1332 yılına tarihlenen ve yapıldığı günden bu yana Hastane, Ziraat Mektebi, Makine Meslek Yüksek Okulu olarak hizmet veren bina, 1986 yılında Yeni Çorum Müze binası olarak fonksiyona edilmek üzere Milli Eğitim Bakanlığından devralınmıştır. 1988 yılında yangın geçiren bina, 1989 yılında Müze hizmet binası olarak kullanılmak üzere restore edilmeye başlanmıştır. Restorasyon çalışmaları tamamlanan yeni Çorum müzesi 11.03.2003 tarihinde ziyarete açılmıştır.
Kültür Bakanlığı, Gayri Menkul Eski Eserler Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından “Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür Varlığı” olarak tescillenmiş olan yeni müze binasında, Arkeoloji ve etnografya teşhir salonları mevcut olup, bu salonlar birbirinden bağımsız olarak düzenlenmiştir..
Dört kat şeklinde düzenlenen Arkeolojik eser salonunun ilk katında, Alacahöyük, Kuşsaray ve Büyük Güllücek kazılarında bulunmuş olan Kalkolitik Çağ eserleri ile başlayan kronolojik bir teşhir yapılmıştır. Yine bu salonda Eski Tunç Çağına ait Alacahöyük kazı buluntuları ile müzeye satın alma yoluyla kazandırılan aynı döneme ait eserler sergilenmektedir. Bu katta Eski Tunç Çağı Alacahöyük prens ve prenses mezarlarından “L” Mezarı aslına uygun olarak teşhir edilmektedir. Bu bölümü takiben Çorum ili sınırları içindeki arkeolojik kazılarda (Boğazköy-Hattuşa, Alacahöyük, Yörüklü Hüseyindede) açığa çıkartılan Hitit dönemi eserleri ile Boğazköy-Hattuşa’da açığa çıkartılan yapıların mimari kesiti ve magazinler, fotoğraflar ve tanıtım levhaları eşliğinde sergilenmektedir. Aynı katta Yörüklü kazısında bulunan ve Eski Hitit dönemine tarihlenen iki adet kabartmalı vazo teşhir edilmektedir. Birisi, Çankırı-İnandık kabartmalı vazosu gibi dört frizli olup, diğeri daha küçük ve boynu üzerinde tek kabartma friz bulunmaktadır. Müze koleksiyonunda özel bir yere sahip, üzeri çivi yazılı Hitit kralı II. Tuthaliya’ya ait (M.Ö.1430) ünik bronz kılıç da yine aynı katta sergilenmektedir.
Hitit yazılı belgeleri (Çivi Yazılı tabletler) ile başlayan 2. katta, Boğazköy-Hattuşa kazılarında arşiv halinde bulunan kil mühür baskılı bullaları, kronolojik olarak Ortaköy-Şapinuva kazı buluntusu Çivi Yazılı tabletler ve mühür baskılı bullalar izlemektedir. Yine Ortaköy-Şapinuva kazısı küçük buluntuları yanında Hitit ve çağdaşı dönemlerine ait mühürler de bu katta teşhir edilmektedir.
Ortaköy-Şapinuva seramik eserlerinin teşhiri ile başlayan 3. katta, Pazarlı kazısında açığa çıkartılmış olan Frig Dönemi buluntularını aynı döneme ait Boğazköy-Hattuşa ve Alacahöyük buluntuları izlemektedir. Bu kattaki kronolojik sergileme Hellenistik, Galat ve Roma dönemi seramik eserleri ile son bulmaktadır. Ayrıca, Hellenistik dönemden itibaren başlayan ve Roma dönemi ve bu döneme ait şehir sikkeleri ile Bizans ve İslami dönem sikkelerinden oluşan Çorum Müzesi Sikke koleksiyonu da bu katta sergilenmektedir.
Roma dönemi cam eserleri, altın ve gümüş süs eşyaları, heykelcikler, kandiller ile Bizans dönemi eserlerinin sergilendiği 4. kat ile müze teşhiri son bulmaktadır.
Arkeoloji bölümü teşhire açılan Çorum müzesinde Etnoğrafik salon ve bahçe tanzim çalışmalarına ise devam edilmektedir.
HATTUŞA-BOĞAZKALE
Hattuşa 1986 yılından beri, UNESCO’nun “Dünya Kültür Mirası Listesinde”, ayrıca burada bulunan çivi yazılı tablet arşivleri de 2001 yılından itibaren yine UNESCO’nun “Dünya Belleği Listesinde” yer almaktadır. Bugüne kadar bulunmuş olan 31.519 adet çivi yazılı tablet halen İstanbul’daki Müzeler (Eski Şark Eserleri Müzesi, Arkeoloji Müzesi), Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi ile Çorum ve Boğazkale Müzelerinde korunmaktadır. Akadça ve Hititçe olan Boğazkale tabletleri, bir devlet arşivi belgeleri olarak kanunlar, antlaşmalar ve yazışmaların yanısıra dini ve edebi metinlerden oluşmaktadır.
Mısır, Babil ve Mitanni gibi Eski Doğu’nun büyük güçlerinden biri olan Hititler, yaklaşık M.Ö. 1200 yıllarına kadar Anadolu’nun büyük bir kısmına ve zaman zaman da Kuzey Suriye’ye hükmetmişlerdir. Bu İmparatorluğun başkenti Hattuşa, Çorum’un 80 kilometre güneybatısında, Boğazkale ilçesindedir. Bölge 1988 yılında Tarihi Milli Parklar statüsüne alınmıştır.
Hattuşa 1834 yılında Fransız mimar Charles Texier tarafından keşfedilmiştir. Bu sadece Hattuşa’nın keşfi değil, tamamen unutulmuş olan Hititlerin keşfi olarak da algılanabilir. 1893-94’te Ernest Chantre’nin birkaç sondaj yapmasına ve ilk çivi yazılı tabletleri yayınlamasına kadar ki dönemde pek çok bilim adamı ve gezgin Hattuşa’yı ziyaret etmiştir. Müze-i Hümayun Müdürü Osman Hamdi Bey’in desteğini alan aynı müzenin konservatörü Theodor Makridi Bey, 1906 yılında ilk büyük çaplı kazıyı başlatır, zamanın çiviyazısı uzmanı Assiriyolog Hugo Winckler’i de kazı heyetine alarak, burasının Hitit başkenti Hattuşa olduğunu tespit ederler. 1931-39 yılları arasında ve II. Dünya Savaşı nedeniyle verilen aradan sonra 1952’de yeniden başlatılan kazılar, kesintisiz olarak Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından sürdürülmektedir.
İlk yerleşim izleri, Kalkolitik (Taş) Çağ’a kadar (M.Ö. 5000) inmektedir. Kesintisiz yerleşmeye başlanılması ise, Eski Tunç Çağı’nın sonlarına (M.Ö. 3000) doğru olmuştur. Bölgenin yerli halkı olan Hattiler, burada bir kent kurup, Hattuş adını vermişlerdir.
M. Ö 20. yüzyıl’da Orta Dicle Bölgesi’nden gelen Assurlu tüccarlar, Hatti yerleşmesinin hemen dışında, bir Karum, (bir ticaret kolonisi) kurmuşlardır. Bu yıllarda Kaniş/Neşa’nın (Kayseri yanındaki günümüz Kültepe’si) denetimi altındaki, Assur Ticaret Kolonileri, Güneydoğu ve Orta Anadolu’ya yayılmıştır. Adının Hattuş olduğu bilinen bu yerleşimi M. Ö 1700’lerde ilk Hitit Büyük Kral’ı Kuşşara’lı Kral Anitta yıkmıştır.
Hitit yazılı kaynaklarından anlaşıldığına göre, I.Hattuşili’nin iktidara gelmesiyle (M.Ö. 1665-1640) Hattuşa, Hititlerin başkenti olmuştur. Hitit İmparatorluk döneminde, yani M. Ö 14 ve 13. yüzyıllarda, şehir yaklaşık olarak altı kilometre uzunluğunda bir surla çevrilmiştir. Daha geç bir imar evresinde bu surların önüne ikinci bir duvar daha örülerek, kent daha sıkı bir savunmaya alınmıştır. Bu yeni sur üzerinde bulunan, anıtsal şehir kapılarının çoğu günümüze kadar oldukça sağlam durumda gelmiştir. Güney batıda, dış yüzünde aslan yontuları bulunan Aslanlı Kapı’yla, iç yüzünde, silahlı tanrının bulunduğu Kral Kapı, bunların en önemlileridir. Kentin güney ucundaki Yer Kapı’nın özel bir rolü olmalıydı. Burada 30 m. yüksekliğinde, 250 m. uzunluğunda ve 80 m. genişliğinde bir toprak set oluşturulmuştur. Bu set üzerinden geçen kent surunun ortalarında Sfenksli Kapı yer alır. Bu kapının tam altında, Hatuşa’nın bugün içinden geçilebilen tek potern (tünel) vardır. 71 m. uzunluğunda ve 3 m. yüksekliğindeki poternden geçilerek sur dışına çıkılmaktadır.
Şehirde ayakta kalmış, izlenebilen yapıların büyük bölümü, surlar gibi, M.Ö 13. yy.’dan kalmadır. Kraliyet yapılarının yer aldığı Büyükkale’de, direkli galerilerle çevrili avlular, konutlar, depo binaları ve büyük bir kabul salonuyla, büyük bir saraya ait kalıntılar ortaya çıkartılmıştır.
Hitit metinlerinde sık sık “Hattuşa Ülkesinin Bin Tanrısından” söz edilmektedir. Kuşkusuz bu tanrıların çoğu İmparatorluk başkenti Hattuşa’da kendilerine bir tapınım yeri edinebilmişlerdir. Başkent Hattuşa’da bugüne kadar 31 yapı, tapınak olarak tanımlanmıştır. Hattuşa’nın en büyük dini yapısı olan Büyük Tapınak, aşağı şehirdeki konutların ortasında tek tapınak olarak yükselir. İki kült odası olduğu için tapınak, imparatorluğun tanrılarının en büyükleri olan fırtına tanrısı ile Arinna’nın güneş tanrıçasına adanmış olmalıdır.
Yukarı Şehir’de tapınaklar yanında, kraliyet saraylarının bulunduğu Büyükkale’nin önünde, resmi işlere ayrılmış, bazı anıtsal yapılar açığa çıkartılmıştır. Şehrin bu bölümünde, son Hitit Büyük Kralı II.Şuppiluliuma’ nın Luvi hiyeroglifleriyle, taş üzerine kazınmış, kendisi ve babası IV. Tuthaliya’nın yaptığı işleri anlatan iki büyük yazıt bulunmaktadır.
Hattuşa’da son yıllarda yapılan kazıların ağırlık noktasını şehrin, hatta Hitit devletinin ekonomisine ışık tutan kazılar oluşturmuştur. İmparatorluk döneminde, M.Ö. 13.yy.’a tarihlenen şehrin Büyükkaya sırtında, büyük boyutlarda, sayıları 11’ i bulan yeraltı siloları bulunmuştur.
Hitit İmparatorluğu’nun M. Ö 1200 yıllarından hemen sonra yıkılmasıyla, Anadolu Tunç Çağları da sona erer. Bununla beraber, Hattuşa şehrinin arazisinin yerleşim tarihi devam eder. M. Ö 12. yüzyılın başlarında, Erken Demir Çağı’na tarihlenen yeni yerleşme, Frig etkilerini yansıtan bir taşra kasabasına dönüşüp büyümeye başlaması ancak, M.Ö 8. yy.’ da gerçekleşir. Yerleşim, Pers döneminde de devam etmiştir. Hellenistik, Galat, Roma ve Bizans’a ait yerleşme ve tahkimat izleri de görülmektedir.
ALACAHÖYÜK
Çorum’un 45 km. güneybatısında, Ankara’nın 160 km. doğusundadır.
Eski Tunç Çağı ve Hitit çağında çok önemli bir kült (dini tören) ve sanat merkezi olan Alacahöyük’te 4 uygarlık çağı açığa çıkartılmıştır.
Alacahöyük’te 1. uygarlık çağı, Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu-Osmanlı dönemleri ile temsil edilmektedir. 1. kültür katta, Geç Frig çağında höyüğün her yanı iskan edilmiştir. Küçük evlerden oluşan bu kat, seramiğine göre, M.Ö. 650’den daha eski değildir.
Mabedi, büyük yapıları, özel-blok evleri, sokakları, büyük küçük su kanalları, şehir suru, biri kabartmalı ortastadlarla süslü sfenksli, diğeri poternli anıtsal kapılarıyla Hitit İmparatorluk Çağı’nın müstahkem olmayan, düz ovaya kurulan tipik temsilcisi höyüğün 2. kültür katını oluşturur.
Kalker temel üzerine andezit bloklarla inşa edilmiş olan Sfenksli Kapının genişliği 10 metredir. O, bir yolla bağlandığı büyük mabedin anıtsal geçididir.
Alacahöyük 3. uygarlık katını Eski Tunç Çağı (M. Ö 2500-2000) oluşturur. Hitit kültürüne kaynaklık eden kültürlerin önde geleni olan yerli Hatti uygarlığı’nın aydınlanmasında çok katkıları olan Alacahöyük Eski Tunç Çağı hanedan mezarları, bu çağın en önemli buluntularıdır. İntramural mezarlar özel olarak ayrılmış bir alanda toplanmıştır. Dört yanı taşla örülmüş dikdörtgen mezarlar ahşap hatıllarla(kiriş) kapatılmış, damları üzerine kurban edilmiş sığır başları, bacakları yerleştirilmiştir. Altın, gümüş, elektrum, bakır, tunç, demir ve değerli taşlardan oluşan zengin ölü hediyeleri onların hanedana ait olduklarını göstermektedir. Çoğu altın, gümüş kapların dövme, dökme, kakma teknikleri, altın mücevheratın ince süsleri uzun bir gelişmenin ürünleridir.
4. kültür katını oluşturan Geç Kalkolitik Çağ ana toprak üzerine kurulmuş ilk uygarlıktır.
ORTAKÖY-ŞAPİNUVA
Hitit Devletinin önemli kentlerinden biri olan Şapinuva, (Ortaköy), Çorum’ un 53 km. güneydoğusundadır. Çekerek nehri etrafında yer alan Göynücek Ovası ile Alaca Ovası arasındaki geçit üzerindedir.
Hitit Çağında, hem siyasi hem de coğrafi konumu nedeniyle stratejik bir noktada yer alan şehir, önemli bir askeri ve dini merkezdir. Ortaköy kazılarında açığa çıkan ve sayıları 4.000’e ulaşan çivi yazılı tablet ve fragmanların (parça) oluşturduğu arşivde, Hititçe yazılmış olanların yanısıra Hattice, Hurrice ve Akadca yazılmış idari, askeri, dini ve fal metinleri bulunmakta olup, bunların büyük bir kısmı Orta Hitit dönemine (M.Ö. 14. yy) aittir. Buradaki yazışmalardan Taşmişarri (III. Tuthaliya) – Taduhepa kraliyet ailesinin bu şehirde hüküm sürdüğü anlaşılmaktadır. Devam eden kazı çalışmalarında bugüne kadar A binası ismi verilen anıtsal idari yapı ve B Binası olarak adlandırılan ticari yapı açığa çıkartılmıştır.
ÇORUM KALESİ
Şehrin güneyinde, alçak bir tepe üzerinde, ovaya hakim bir konumda kurulmuş olan kalenin kesin yapım tarihi bilinmemektedir. 17. yy. da Çorum’a gelen Evliya Çelebi kalenin Sultan Kılıç Arslan tarafından inşa edilmiş bir Selçuklu yapısı olduğunu anlatır.
ÇORUM SAAT KULESİ
Şehrin merkezinde ve minare stilinde yapılmıştır. Beşiktaş Muhafızı Çorumlu Yedi-Sekiz Hasan Paşa tarafından 1894 yılında yaptırılmıştır. Güneye açılan yuvarlak kemerli kapısı üzerinde, 8 sıralı araları cetvelli ve 1312 tarihli mermer kitabede:
Kitabede;
“Şehinşah-ı zaman Abdülhamid Han-ı keremkarın
Ferman-ı kiramından Hasan Paşa-yı bihemta
Bütün evkatını vakf eyledi ihya-i hayrata
Muvvaffak eylesun her dem anı amaline Mevla
Bu saat kulesi ez cümle hayrat-ı güzininden
Yapıldı yümn-ü evferle bu şehri eyledi ihya
Çıkup bir vakt-i eşrefde yazıldı babına tarih
Bu mikat-i celili yapdı bak Lütfi Hasan Paşa, 1312” yazılıdır.
Sarı renkli kesme kum taşından yapılan kulede, sekizgen kaideden Türk üçgeni motifli bir papuçla gövdeye geçilmektedir. Üzeri kurşun kubbeyle örtülü olan kulenin dört bir tarafında saat kadranı vardır. Şerefeye yuvarlak kemerli kapıdan 81 basamaklı merdivenle çıkılmaktadır.
ULUCAMİ (Murad-ı Rabi Camii)
Caminin ilk defa Selçuklu Sultanı III. Alaattin Keykubat zamanında, onun azatlı kölesi Hayrettin tarafından yaptırıldığı değerlendirilmektedir. Cami, bugünkü halini geçirdiği büyük onarımlar sonucu almıştır. II. Beyazıt zamanında 1446 tarihinde meydana gelen büyük depremde harap olmuş, Mimar Sinan tarafından onarılmıştır. Bu onarım Mimar Sinan’ın Teskiret-i Enbiye isimli kitabında da geçmekte olup, kitapta “Çorum’da Alaaddin Cami’ni müceddeden tamir ve inşaa ettiği” yazılıdır. III. Murat zamanında cami “Sultan Muradi Salis Cami” diye anılmaya başlamıştır. IV. Murat, Erivan Seferine giderken Çorum-Boğacık Köyünde konaklamış, cami bu dönemde tekrar tamir ettirilerek etrafına medreseler ve akarat yaptırılmıştır. Cami bu zamanda Sultan Muradı Rabi Cami olarak adlandırılarak Evkaf Dairesi kayıt ve sicillerine bu adla geçmiştir. 1790 yılındaki depremde tekrar harap olan cami, Çapanoğlu oğlu Abdülfettah Bey tarafından 1810 yılında ahşap, tek kubbeli olarak tamir edilmiş, bugünkü görünümünü almıştır. Caminin son cemaat yeri ve üst katı II. Meşrutiyetin ilanından sonra yapılmış, doğu tarafa minare ilave edilmiştir.
Ulucaminin abanoz ağacından yapılan minberi, kitabelerine göre 1306 tarihinde Davutoğlu Ahmed’in emri ile Ankaralı sanatçılar Abdullah oğlu Davut ve Ebubekir oğlu Muhammed tarafından yapılmıştır. Bazı onarımlar görmüş olan minber orjinalliğini büyük ölçüde korumuş olup sanat tarihi açısından önemlidir.
VELİ PAŞA KONAĞI
Veli Paşa Konağı Çorum ili Merkezinde Tepecik Mahallesi Şeyh Eyüp Sokak No:13’te bulunmakta olup, Veli Paşa oğlu Şevket Bey (Eren 1875-02 Haziran 1940) tarafından 1923-1924 tarihlerinde yaptırılmıştır.
Veli Paşa konağı genel yerleşimi,iki kat ve bodrumdan oluşan iç sofalı (karnıyarık) plan tipindeki konak yapısı ile içe dönük bahçe etrafına yerleşmiş müştemilat yapılarından oluşmaktadır. Kuzey ve batısında yollarla çevrelenmiş avluya her iki sokaktan giriş,kuzeyden iki kanatlı ahşap kapı ile batısından da yine haremlik ve selamlık olduğu düşünülen iki ayrı kapı ile sağlanmaktadır.
Genel özellikleri ile yapı, Türk evinin ve Çorum’un tarihi evlerinin öne çıkan bir örneğini oluşturmaktadır. Bulunduğu çevrede tarihi dokunun devamı niteliğindedir. Veli Paşa Konağı, camisi, caddesi ve sokağı ile bir bütünlük arz eder.
Konak Çorum Belediye Başkanlığı’nca 2004 yılında aslına uygun olarak restore edilerek, tefrişatı yapılmış ve Kültür-Sanat faaliyetlerinin gerçekleştirildiği otantik bir mekan haline getirilmiştir.
KATİPLER KONAĞI
İlimiz Karakeçili Mah. Alaybey Sokak’ta yer almakta olan konak , 1878 yılında Abdülhamit Dönemi iç sofalı (karnıyarık) plan tipinde yapılmıştır. İki katlı ve bahçeli olup korunması gerekli kültür varlığı olarak tescilli ve kentsel sit alanı içerisinde yer almaktadır.1975 yılına kadar mesken olarak kullanılan konak 1995 yılında restore edilerek Kültür ve Turizm Bakanlığı belgeli özel lokanta olarak aynı yıl hizmete açılmıştır. Çorum Mutfağı’na ait yöresel yemeklerin sunulduğu konakta aynı anda 87 kişiye hizmet sunulabilmektedir.
KARGI YAYLASI
İlimiz Kargı ilçesinin kuzeyindeki yüksek dağlık bölgede yer almaktadır. Çorum’a 140 km, Kargı’ya 26 Km uzaklıktadır. Bu bölgede birbirine bağlantılı; Eğinönü, Aksu, Karandu, Göl, Örencik, Karaboya, Gökçedoğan yaylaları mevcuttur. Bu yaylalarda, yöresel yayla mimarisine uygun yayla evleri geleneği halen devam etmektedir.
Üzerlerinde sonradan yapılan Aksu ve Gökçedoğan göletlerinde yetiştirilen alabalıkları, yöreye özgü bitki örtüsü ve bol su kaynakları ile bir doğa harikası görünümündedir.
İstanbul’u Doğu Karadeniz’e bağlayan yol güzergahından 12 km içeride bulunan Kargı İlçesinden 8 km kuzeydoğu yönüne gidildiğinde Kargı Yaylası ve ona bağlı olarak Aksu, Çobanlar, Örencik, Göl, Çetni, Doğluca ve diğer yaylalara ulaşmak mümkündür.
ABDULLAH YAYLASI
İlimiz Kargı ilçesinde ve ilimizin en yüksek dağı olan Köse Dağı (2050) üzerinde yer almaktadır. Çorum’a uzaklığı 114 km, ilçe merkezine 26 km’dir. İstanbul’u Samsun’a bağlayan ve Osmancık İlçemizden geçen karayoluna 12 km mesafededir. Geliş yerlerine göre, iki farklı güzergah izlenebilir. Bunlardan ilki İstanbul–Samsun Karayolunu izleyerek Osmancık Yolu üzerinden, ikincisi Ankara-Çorum Karayolunu izleyerek yine Osmancık yolu üzerinden bölgeye ulaşmaktır.
Temiz ve bol suyu bozulmamış doğası yanında, sarıçam, karaçam gibi diğer kendine özgü bitki örtüsü ile görülüp konaklamaya değer yaylalarımızdandır. Bünyesinde 22 yataklı konaklama ünitesi, 120 kişilik restaurant ve 1000 kişilik piknik alanı bulunmaktadır.
Bölgede trekking ve atlı doğa turizmi yapılabilecek parkur güzergahı , Abdullah Yaylası’ndan başlamakta, Büklü Yolu ve Otuziki Çatal Çam diye bilinen yerlerden geçtikten sonra Oynar Yaylası’nda tamamlanmaktadır. Söz konusu parkur, 12 km uzunluktadır. Özellikle, Oynar Yaylası’nda bulunan yangın gözetleme kulesinden dürbünle etrafı seyretmenin zekine doyum olmamaktadır. Parkur güzergahında bulunan Otuz İki Çatal Çam diye bilinen ağacı görmek de oldukça ilginç olacaktır.
Çorum-Osmancık-Kargı yolunu takip edip, Hacıhamza Beldesini geçtikten sonra sola dönülerek ve 12 km daha gidildikten sonra Abdullah Yaylasına ulaşmak mümkün olacaktır.
BAYAT KUNDUZLU VE KUŞCAÇİMENİ YAYLALARI
Çorum İli Bayat İlçesi sınırları içerisinde ve ilçenin kuzeyinde dağlık Karatepe mevkiinde yer almaktadır. İl Merkezine 100 km. İlçe Merkezine 25 km. uzaklıktadır. Yöre halkı yayla geleneğini bu yaylalarda sürdürmektedir. Özellikle Kuşcaçimeni yaylasında yaz aylarında kamp amaçlı çadırlar kurulmaktadır. Zengin bitki örtüsü ile kaplı olan yaylalarda sarıçam, karaçam ve köknar ağaçları dikkati çekmektedir. Bol su kaynakları ve bozulmamış doğa yapısı ile yayla turizmine elverişli alanların başında gelir.
Ulaşım özel araçların yanı sıra ; yaz aylarında Cumartesi ve Pazar günleri Belediye otobüsleri ile sağlanmaktadır.
Yaylalara 3 alternatif yoldan ulaşmak mümkündür :
– Bayat İlçemiz Çerkeş Beldesinden
– Bayat İlçemiz Kunduzlu Beldesinden
– İskilip –Tosya Karayolu güzergahından 8 km gidilip Elmabeli Mesire yerinden sola dönülecek ve Elmalı- Göl-Ahacık grup köyleri güzergahı takip edilerek 17 km daha gidildikten sonra Kuşcaçimeni, Kunduzlu, Demirbükü ve Yalak Yaylalarına ulaşmak mümkün olacaktır.
İSKİLİP YAYLALARI
İlimiz İskilip İlçesinin kuzeyinde yer alan ve sarıçam, karaçam, köknar, meşe gibi yöreye özgü bitki örtüsü ile kaplı yüksek dağ silsilesi üzerinde birbiri ile irtibatlı doğal güzellikleri ile dikkati çeken birçok yayla yer almaktadır.
Bunlardan İskilip-Tosya karayolu üzerinde bulunan Elmabeli-Beşoluk ve Çiçekli yaylaları, aynı güzergahın 8.inci km.’sinden sola 17 km. gidildiğinde Demirbükü ve Yalak yaylaları piknik ve mesire alanlarından iç turizmde yoğun şekilde yararlanılmaktadır.
İskilip Elmabeli; İskilip’e 13 km. uzaklıkta İskilip-Tosya karayolu üzerindedir. Altyapısı Orman İşletmesince büyük ölçüde tamamlanmış ve bünyesinde oyun sahaları bulunan mesire yeri; yöre halkının günü birlik piknik, eğlence sportif ihtiyaçlarına cevap vermektedir.
Elmabeli Yaylası’nın alt yapısı büyük ölçüde tamamlanmış alt katı restaurant,üst katı otel olarak kullanılan bir bina ile futbol ve voleybol oyun sahaları mevcuttur.
Ulaşım özel araçların yanı sıra; İskilip-Tosya arasında çalışan ticari minibüsler, yaz aylarında Cumartesi ve Pazar günleri Belediye otobüsleri ile sağlanmaktadır.
İNCESU KANYONU
Ortaköy İlçesi İncesu Köyündedir. Yerel adı Uzungeçit olan İncesu Kanyonu 12 km uzunluğundadır. Antik adı Scylax olan Çekerek Irmağı’nın geçtiği kanyonun her iki yanında yükselen kayalar üzerinde Hellenistik Döneme (M.Ö. 2.yüzyıla) tarihlenen duvar kalıntıları, halk tarafından mağara olarak adlandırılan merdiven basamaklı su sarnıçları, ahşap hatıl oyukları vardır. Bu durum antik çağlarda ağaçlarla inşa edilmiş bir çok yapının varlığına işaret etmektedir. Genişlik 40-60 metre arasında değişmektedir. Kanyonun her iki yamacı sarp kayalık olup,yer yer ormanlık alanlara rastlamak mümkündür. Kanyon rafting ve trekking sporları için uygun özellikler taşımaktadır. Bir doğa harikası olan kanyon, görülmeye değer bir yerdir.
VELİPAŞA HANI
Çepni Mahallesi’nde yer alan, Yozgat Beylerinden Veli Paşa tarafından yaptırılmıştır. Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivinde 2 Muharrem 1283 (1867) ve 23 Muharrem 1303 (1887) tarihli vakfiyelerde hanın yeri ve çevresi tarif edilerek vakıf akrarı atlatılmıştır. 1303 tarifli vakfiyelerde belirtilen akrar 1914 yılında tamamen yanmış, şimdiki han ve müştemilatı vakıfın torunu ve aynı zamanda mütevellisi Şevket bey tarafından eskiye uyularak 1915-16 yıllarında yaptırılmıştır.
Velipaşa Hanı, 1000 m2 lik bir alanı kapsamakta olup, iki katlı olarak inşa edilmiştir. Sadece ön cepheye bakan köşk bölümü üç katlıdır. Gerek planı ve gerekse mimarı açıdan Osmanlı Dönemi hanlarına örnek teşkil eden han, ahşap ve kargir malzeme kullanılarak yapılmıştır. Uzun yıllar otel olarak işletilen handa, 1982 yılında Mimar Bülent ÇETİNOR tarafından çizilen rölöve projesine göre alt kattaki taş avlu etrafında at arabalarının bağlandığı bölüm, depolar ve kahvehaneler bulunmaktaydı. Avlunun iki başındaki ahşap merdivenlerle üst kata çıkılmakta olup, üst katta 35 tane han odası yer almaktaydı. Günümüzde han, bir dönem market olarak işletilmiş olup 150 yıllık bir geçmişe sahip olan tarihi Velipaşa Hanı aslına uygun olarak restore ettirilerek 2018 yılında turizme açılması planlanmıştır.
KOYUNBABA KÖPRÜSÜ
Osmancık İlçe merkezinde Kızılırmak üzerinde bulunan Koyunbaba Köprüsü II. Beyazıt zamanında yapılmıştır. Yapımına 1484 yılında başlanmış, 1489 yılında tamamlanmıştır. Uzunluğu 250 m., genişliği 7,5 m. olan köprü dikdörtgen kesitli sarı kesme taşlardan yapılmıştır. Sivri kemerli 19 gözlüdür. Ancak bugün zamanla ırmak birikintileriyle dolması nedeniyle 15 gözü görülebilmektedir.
Adını ünlü Türk velilerinden Koyunbaba’ dan alan köprünün kitabesi Arapça harflerle yazılmıştır. Birbirine paralel 5 sıradan meydana gelmektedir. Kitabede köprüyü yaptırandan bahsedilmekte olup, köprü mimarı hakkında herhangi bir bilgi verilmemektedir. Kitabede:
“Yardımından dolayı Allah’a Hamd ve doğru yolun kılavuzu Muhammed ve onun yüce ailesine ve halkı doğru yola yönelten ashabına salat olsun. Dünya, ibret sahiplerinin nazarında hayır ve geçit köprüsüdür. Yaratıklar için sürekli hayat ve sevinç imkansızdır. Ne mutlu o başlangıç ve sonu düşünen kimseye ki, ahiret yolcuğuna devir için sevap edine. Sürüp giden sadaka ise, ne güzel sevaptır. Sadır ola bu yüce emir, bütün ülkelerde sürekli geçerli olsun.
Ulu, adaletli, bilgin sultan ve yiğit, yüce hakan, milletlerin yönetimini elinde tutan, arap ve acem sultanlarının sultanı, gazi ve mücahitlerin efendisi, kafir ve müşrikleri kahreden, krallar sultanı ve denizler hakanı, ihsan ve kudret sahibi Allah’ın desteklediği “ Sultan Ebül-Fetih Beyazıt bin Mehmet Han”. Allah onun saltanatını gece ve gündüzler birbirini izledikçe sürdürsün. Kıyamet gününde sevaba ermek, üzerinden geçenlere ibret olmak, umum tarafından faydalanılmak amacıyla sürekli bir hayır olan bu değerli köprünün sağlam olarak yapılmasını emreyledi. Bu hayırlı eserin tesisi, 889 senesinin Şaban ayında başlandı ve 894 senesinde tamam oldu “ denilmektedir.
İSKİLİP KAYA MEZARI
İskilip merkezinde bulunan Osmanlı dönemine ait 100 m yükseklikteki tabi bir kaya üzerine inşa edilmiş,kalenin güney ve güneydoğu eteğinde Roma dönemine ait kaya mezarları bulunmaktadır.Güneydoğusunda bulunan kaya mezarının iki sütunlu dikdörtgen bir girişi vardır.Yuvarlak sütun gövdeleri yukarı doğru inmektedir.Başlıklarda bulunan bilezikler üzerinde oturmuş birer aslan bulunmaktadır. Sütun başlıkları üzerindeki üçgen alınlık içerisinde ise yatar durumda karşılıklı aşk tanrısı eros figürü bulunmaktadır. Kabartmalardan birinin elinde kılıç,diğerinin elinde kadeh mevcuttur.Mezar odası içerisinde iki adet ölü sekisi bulunmaktadır.
LAÇİN KAPILIKAYA ANITSAL KAYA MEZARI
Çorum’un yaklaşık 27 km. kuzeyinde,Kırkdilim mevkiinde oldukça sarp , kayalık ve akarsu tarafından yarılmış derin vadilerin oluşturduğu engebeli arazi üzerinde,kuzeye doğru uzanan bir kaya blokunun burun kısmının kuzey-batı köşesinde yer almaktadır.
Komutan İKEZİOS’a ait hellenistik dönem kaya mezarı olup,M.Ö. II.yüzyıla tarihlenmektedir. Çay seviyesinden 65 m. Yükseklikteki kaya mezarının yamuk biçimli bir podyum zemini vardır.Bu podyumdan 8 basamaklı merdivenle ikinci platformda ,oradan da 12 basamaklı merdivenle mezar önündeki podyuma geçilmektedir.
Mezar odasının kapısı üzerinde “İKEZİOS”yazısı okunmaktadır. Mezar odası kareplanlı olup,girişin sağ ve solunda niş şeklinde oyulmuş ölü şekilleri vardır.
Kuzey Gücü Dış Ticaret A.Ş.
© 2019 Tüm hakları saklıdır.
Yeniyol Mah. Sel Sok. kip İş Merkezi Kat:2 No:32/2 Merkez / ÇORUM / TÜRKİYE
Tel : +90 364 224 82 50
Fax: +90 364 225 46 72